23 Haziran 2012 Cumartesi

herşey...


Herşeyden vazgeçilebilir
asla unutamam sandığın şeyleri hatırlamazsın gün gelir
ama sensiz olmam ben
seni hatırlamak ya da unutmak değil mesele
sen her gün  içimde benimle birlikte atan ikinci kalbimsin
nefes almayı unuttuğum gün seni de unuturum
söz sevgili…

unutmak sana mahsus bişey sanırım, hep akılda tutmakta bana...

durdu zaman...


sadece ikimizin, uyandığı saatlerde, duruyor zaman
böyle başlıyor pilli bebek şarkısı
adam kızına tutkusunu bu sözlerle ifade ediyor

benim için de seni beklerken duruyor zaman
bi boşlukta süzülüyormuş gibi hissediyorum kendimi
sonsuz bi siyahın içinde
etrafımda ne varsa görünmez oluyor o karanlığın içinde
sadece gözlerini düşünüyorum
ılık bi rüzgar gibi nasıl okşarsa tenini
sesin de öyle uğulduyor kulağımda
sonra bi an seni bi daha hiç göremeyecekmişim ya da duyamayacakmışım gibi boğuluyorum

bak şimdi gene sessizsin sen
ve durdu zaman işte benim için de…

hayat...



sessizliğinde susuyor dünya
yankısı olmayan bi ses gibiyim karşında
ve sanki sessiz bi filmin içindeyim
seni sevdiğimi anlatmaya çalışıyorum
duyamıyorsun beni
anlamıyorsun
herşey hızlıca karanlığa sürükleniyor
bir tek gözlerin takılı gözlerime
ne yapsan
ne etsen
hep gözlerin içimde
tek kişilik bi aşk mı bu yaşanan
ya da iki kişilik bi aşk yok mudur dünyada
senin de beni seveceğin bi zaman istiyorum hayattan...

And she said 'We are all just prisoners here, of our own device...

21 Haziran 2012 Perşembe

Sigara...

Bi sigara yakarsın gecenin kör karanlığında bazen.Gecenin karanlık oldugunu,yakmadığın oda ışığı sayesinde farkedersin belki de.Yakamamışsındır o ışığı ama,sigara yanmaktadır iki parmağının arasında illa ki. Gencliğin,dertlerin,sevinçlerin,hüzünlerin yavaş yavaş karışır sigaranın dumanına.Kaybeden olmayı sevmemişsindir hiç, kaybetsen de tekrar kazanabilecek olduğunu savunur durursun her sohbetinin içinde.Doğrudur da.Ama bazen başkaları kaybeder,başka insanlar vazgeçer senin yerine yüce gönüllülükle.Anlam veremezsin,kabullenemezsin.Ve yanar o sigara.Belki herşeyi çok iyi yaptın.Tamam lan belki de yaşamın kompetanıydın,yoktu belki de hayatın tadını çıkarmakta senin üstüne.Ve sen bu kadar güzel kurgulamışken hayatını,ufacık bi değişiklik akıtır resminin üstündeki bütün boyaları.İşte o an,yanar o sigara.Dumanında geçmiş yıllarının muhasebesi.Yaptığın bütün doğruları,yanlışları solursun tek ve derin bir nefeste.Hatalarınla,sevaplarınla bir başına otururken karanlığın içinde,her nefeste başka bir şekilde hatırlatır seni sana.Hani derler ya film şeridi falan,yalan.Var gücüyle ve üstüste biner hayal kırıklıklarının toplamı omuzlarına bir anda.Kalkamazsın bile yerinden.Nedenini,niçin soramazsın kendine.Tek dostun olur o anda,karanlıkta,el yordamıyla bulduğun sigara.Kendi karanlığından korktuğun zamanda,görebildiğin o azıcık köz ışığıyla,sadece bir sigara eşlik eder sana.Toplayabildiğin bütün gücünle hesaplaşmaya çalışsan da olduramadıklarınla,ya da her zerrenle,canhıraş kaçmak istesen de kendi karanlığından,çakılı kaldığın o koltukta seninle beraber tükenir filtresinin ucunda.Ve hepisi topusu,gecenın karanlığında,yapayalnız bir nefes daha gider hayatından tek dostunun dumanına karışarak… 

altı üstü...

Altı üstü üç gündü ömrüm, 
Seni beklerken tükettiğim kaç ömürde (s)akladım günahımı? 
Sığdırabildim mi? 
Aşk çok mu mühimdi ki, ölümlerden ölüm beğenemediğimizden bütün suçu biz üstlendik? 
Acısını ciğerlerimizde hissedip, 
Sigaradan sandık, idam ettik dumanını son arzusunu sormadan... 




/... Ya şimdi? .../

Ada...


öldüğünüzde bu dünyada beraberinizde ne götürürsünüz hiçbirşeymi?

şu odayı bir hesaplıyalım demir,bakır,çinko,tavuk,odun,gaz,kağıt,aleminyum,iplik,cam ve bir çok ara malzeme.

toplam olarak bütün bunlar tükettiğim eşyalar...

semirdiğim yiyecekler...

giyimim kuşamım şuyum buyum...

bütün harcamalar için kullanılan kaynakla normal bir insan ölürken küçük bir adayıda beraberinde götürür.

herkesin götüreceği adanın boyutu sosyal statüsüne göre değişir

bir zeki müren veya sakıp sabancı kadar varlıklılar

yanlarında nerdeyse küçük bir ülkeyi beraberinde götürür...

fakir bir dilenci ancak orta boy bir kütle ile yetinir...

ama bir insandan sadece başka bir insan parça götürür...

yaşarken doğadan çok hep bir başkası parça koparır sizden... [senin benden kopardığın gibi]

yaşlılıkla beraber sona yaklaştığınızda mutfaktaki bütün kavanozların kapaklarını açık tutun

tencerelerin tavaların bütün mutfak malzemelerinin kapakları açık tutulmalı

evin tüm kapıları ver camları sonuna kadar açılmalı

böylece kapağı açık tahıllar pirinç, un,makarna ve kuru mamuller

ortalama iki hafta içinde larvalanır ve kurtlanır

et ve yemekler ise buzdolabının fişi çekildikten sonra üç gün içinde bayatlayıp küflenir kurtlanmaya başlar

kurtların kelebek halini alması beş günü bulabilir

evin kelebeklere gelen kuşlar tarafından basılması iki günü, yoğun böcek ve kurtçuk yığınıda fareleri on gün içinde eve çeker.

ortalama bir ceset sekiz gün içinde tamamen kurtlanır ve cürüme süreci başlar.

doğa bir insanın kemikleri hariç %99nu beraberinde götürür.

benden kopardığın parça ise hep sende kalır.
benden aldığınla şimdi bir ömür yaşa.


20 Haziran 2012 Çarşamba

Ve şimdi...

Senin kadar hızlı yazamıyorum,
düşünemiyorum,
konuşamıyorum,
anlamıyorum,
farkındayım…

Ama sevmek dersen seni sollayabilirim sanırım,
sana gelene kadar o kadar çok şeyi sevmedim ki ben…
o kadar şeyi es geçtim ki,
yaşamak zannettiğim karanlık bi soğukmuş sadece,
yaşamayı nasıl becerdiğimi bilmediğim.
 Şimdi anlıyorum sevgili,
sana saklamışım bilmeden ben bütün sevgimi,
ve şimdi…
sevmediğim her bir şey ve kimse için,
yeniden seviyorum seni….

yine...

tıkla: yine yollardayım paramparça...

Irmaklar...

küçüktüm…bizim okulun önünden geçen bir ırmak vardı. onun kenarına oturup ırmağın nereye kadar gittiği üzerine hayaller kurardım. nerede bittiğini merak ederdim. korkardım ırmak olmaktan. hiç durmuyordu yerinde çünkü. hep gidiyordu.oysa gitmekten hep korkmuştum ben. gidenlerden de. nereye gidilebileceğini de bilmiyordum üstelik.
büyüdüm.ırmakların aslında gittikçe bitmediğini, başka birşeye dönüştüğünü öğrendim. deniz oluyordu, okyanus oluyordu.hayat oluyordu geçtiği yerlerde.büyümekten korkmamaya başladım o zaman.ve aşkı öğrendim, yalnızlığı, ağız dolusu gülmeyi, arkadaşlığı, paylaşmayı, ağlamayı.
artık deniz kıyısında oturuyorum ve denizlerin nerde bittiğini merak etmiyorum.denizi o haliyle, kendimi de bu halimle seviyorum.
kitaplardan konuşmak istiyorum ve hayattan….
dostluktan…belki o da bitmemiştir henüz..ırmaklar gibi…

sarhoş olmak istiyorum

Sarhoş olmak istiyorum..ve sarhoşluğun üstüne çıksam dışarı..otogara gitsem..bu saatte oraya otobüs var mıdır..beynimi senli hayalere teslim etsem ki uyandığımda güneş doğmuş olsa..ben nasıl geldiğimi hatırlamadığım o şehirde inmek zorunda olsam..cebimde sadece karnımı doyuracak para olduğunu fark etsem (geri dönüşsüz olsun diye kendimi kandırmalarım) ve uykulu o halimle ellerimi beni tek bırakmayan olan yüreğimin yanına katıp bilmediğim sokaklarda yürüsem..sonra sana mesaj atsam senin şehrindeyim diye..

Sonra gitsem soğuk bir otele  bir yanımda telefonum..bir yanımda yastığım..uyusam kalsam seni beklerken..işte tüm bunları yapabilme gücüm var da cesaretim yok..ya mesajım ulaşmazsa sana veya kabul etmezsen veya istemezsen beni ilgilenmezsen gittiğin andan itibaren olduğu gibi..işte korkuyorum ve korkularım bile senden olma..adı yok bir ilişkideyiz ve bu yüzden değer kazanamıyor ilerleyemediğinden..şu da şöyle bu böyle demeye de dedirtmeye de yapmaya ve yaptırtmaya da hakkım yok biliyorum ve sen bunu diyemeyecek kadar uzaksın bana yapamayacak kadar da acizsin yazık ki..bu uzaklıklar beni bitiriyor sevdiğim..inan öleceğimi söyleseler de gene de seçme şansımı verseler elbet ki bu sen olursun..dünyayı ardıma alıp senle gerçekleşecek tüm hayallerimin sonunda öleceksem de olsun varsın..artık öyle beter bir noktadayım ki buna ne dilim ne gözüm ne ellerim anlatamaz..içimden geçenleri bir bilsen veya bir anlasan seni nasıl sevdiğimi..ve sensiz bir benin yaşamayacağını...dünyanın kuruluş nedeni belki ve en mucize olanı yaşıyorum aşk denen ama..

ama işte..

olmuyor..

Gri...

Eskiden bi kitap okumuştum,

olabildiğine hoyrat bi coğrafyaydı öykünün geçtiği yer.

yazar çok başarılıydı kasabanın boğucu ve yokedici havasını tasvirlerken…..

bir maden kasabasıydı,

Ve griydi her şey

ağaçlar

gökyüzü

sokaklar

ve insanlar da

hayatlar madenden çıkan kömürün tozuyla kaplanmıştı……..



sensiz böyleyim ben de işte….

nefes almaya çalıştıkça boğuluyorum……

nefes aldıkça ölüyorum…

ve sadece senin aşkınla dağılıyor grisi yalnızlığın….

Ağaçlar yeşil

gökyüzü mavi

sokaklar hareketli oluyor

ve insanlar gülümsüyor

herşey olması gerektiği gibi oluyor sen sevdiğinde beni….

aşkın her yanımı…

her yanı ısıtıyor….



Yaşamak bu diyorum

Yaşamak bi sen

oluyorsun

gürül gürül



Sev beni….

sadece hayallerimizde kalmasın aşk….

sev beni….

ölüme karşı bi kardelen inadıyla tut beni….



bitsin bu ıssızlık………

uykusuz

uykusuzum,
gecenin bir yarısı hala gözlerim açık,
sebep sen olsan bile ben seni sebep olarak göremiyorum,
beni bu hale getirmiş olman senin suçun değildi aslında,
tüm kapılarımı sana açıp, topraklarımı işgal etmeni ben istedim,
şimdi kaybetmiş ve  yara almış bir savaşcı gibiyim,
en çokta gururum yaralı, nasıl iyileştireceğim hiç bilmiyorum,

sana bunca özgürlüğü verirken, beni yok edeceğini bilemedim,
nasıl bu kadar zalim olabiliyorsun?

beni en çok seven, en çok inciten olmayı nasıl başarıyorsun?
varmı sorularımın karşılığı sende, varmı hislerimin aynısı sende?
benim gibi bakabiliyormusun, benim gördüğüm gibi görebiliyormusun beni?
ne çok sordum değilmi,
öyle çok öyle uzun cevapsız bıraktın ki beni,
şimdi binlerce yıl konuşsan doymayacağım sözlerine.

herşeyi böyle eksik böyle kopuk yaşamak zorunda değildik,
bak sözcüklerim bile düzensiz, ilişkimiz gibi.
çok şaşalı cümlelerde kurabilirdim oysa, içinde sen olunca.
şimdi çok afilli küfürler edebiliyorum,
dilimde sen olunca,
ama yinede, ama her zaman, birşeyler var içimde..

"Her şeyden biraz kalır" diyordu hayat..
Kavanozda biraz kahve,
kutuda bir kaç sigara,
insanda biraz acı,
akılda birkaç düşünce,
yürekte birkaç aşk,
tende birkaç iz,
baktığın her yerde biraz "o",
ve bende kalır hep "sen"...

Yalnızlığım...

yalnızlığım...
        Şapkalı adam,bak sana doğru hızlıca yürüyor..ama yok yanından geçti gitti. Ya şu karşı kaldırımdan bu tarafa geçen bayan, o da mı değil?
        Peki şu mavi parkalı çocuk, bak sana bakıyor değil mi? O da mı yabancı sana?
        Hayır hiçbirini tanımıyorsun,hiç biri seni tanımıyor. Tanımak ne kelime ismini bile bilmiyorlar. Hatta ilk kez görmüşlerdir seni.
        Hergün şehrin üstünden geçen bulutlar gibi; birbirinden hep farklı şekillerdeki pamuksu bulutlar.

Kırık dökük...

Kırık dökük bi haldeyim…

nasıl toparlanacağımı bilmiyorum da……

sevdiğimi sevgilisiyle  çok mutlu bi şekilde görmüş gibi paramparçayım…..

kendimi koyacak bi yer bulamıyordum hayatında….

anladım ki öyle bi yer yokmuş zaten…



Çocuktum….

kimseden bişey istememeyi öğrenmiştim…

herşeyi karşılıklı yapıyordu insanlar,

bi tek babam istisnaydı…

hiç yüzünü görmüyordum babamın…

biz uyuduktan sonra işten geliyor uyanmadan da gitmiş oluyordu….

kimi sabahlar annem bişey tutuştururdu elimize….

baban senin için almış derdi….birkaç kardeştik biz oysa….

ve annem hiç bizaman sizin için almış demezdi….

herbirimize ayrı ayrı  verirdi…

çünkü hepimizin ayrı bi yeri vardı babamın kalbinde…

babam bizi hiç unutmuyordu…

bilirdik…



sımsıkı tutunuyordum babama…

yokluğunda bile…



Kırık dökük bi haldeyim…

nasıl toparlanacağımı bilmiyorum da….

sevdiğimi sevgilisiyle  çok mutlu bi şekilde görmüş gibi paramparçayım…



kendimi koyacak bi yer ver  bana hayatında…



Tutunacak bişey ver…

babamdan sonra…

olmadı bu.